13 Mart 2012 Salı

Vıcık… Vıcık… Vıcık…


Anlaşılan Önder’in Türkçe dersleri pek de iyi değil ve sınıfın da Önder’den kalır yanı yok. Okumada yeterli verimi alamayan öğretmeni tüm sınıfa bol bol kitap okumalarını öğütlemiş. Önder’e de okuması hızlansın diye en kalınlarından bir kitap seçmiş. Christy Brown’un “Sol Ayağım” adlı kitabı.
Baktım dün kitabın 30. sayfasına gelmiş. Bir de okuduğu kadarını anlattırdım, durum fena gözükmüyor. Yine de tedbiri elden bırakmadım.

Ben: “Önder, eğer bu kitabı bitirir de yine de okuma sorununu çözemezsen sana bir de sağ ayağımı okutacağım.
Önder’den cevap olarak bir kıkırdama.
Ben: “Yine de çözemediysen, sıra sol elim ve sağ elime gelecek” Her iki elimin avuçlarını göstererek tehditkar bir şekilde sallıyorum.
Önder: “Of anne ya, yine ortalığı sulandırdın.”
Ben: “Ben çok ciddiyim, bu işin üstesinden gelemezsen görürsün suyu, sabunu.”
Önder: “Her yer göl oldu. Birazdan yüzmeye başlayacağım.”
Kulaklarımdan ateşler çıksa da bıyık altından gülüyorum.

Önder bendeki ruh halini kavramış, bir de nispet yapıyor. Hani hatırlarsınız Züğürt Ağa’nın son sahnesi Şener Şen’in tokyo terlikle yürüdüğü o muhteşem sahne. Önder’de pozisyon o pozisyon.
Odadan çıkıp salona doğru yürüyen çocuğumun arkasından bakıyorum. Önder’in esem terlikleri hiç bu kadar dalga geçmemişlerdi benimle. Yürürken poposunu bir o yana bir bu yana atan Önder’in ağzından alaysı ve acelesiz bir keyifle şu kelimeler dökülüyor:

“Vıcık… Vıcık… Vıcık…”

Bu günün ardından… Ben Funda Çamözü, oğlumun espri yeteneği ile baş edebilmeyi öğrenmeyi diliyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder