27 Mayıs 2012 Pazar

Yeni Anne’nin Haziran sayısında Irmak Ünal ve kızı Kayla yer alıyor


“Kızıma ilk dokunduğumda cenneti hissettim”

Zengin içeriğiyle annelerin ve anne adaylarının yaşam rehberi olan Yeni Anne, Haziran sayısında Irmak Ünal’ı ağırlıyor. Sevilen oyuncu, sevimli bebeği Kayla ile Yeni Anne için objektiflerin karşısına geçiyor ve annelik ile ilgili samimi itiraflarda bulunuyor.
Yeni Anne bu ay Babalar Günü’nü de yeşil sahaların ünlü futbolcusu Ümit Karan ile kutluyor. Karan, baba olduğu için oğlu Ümitcan’a minnet duyduğunu Yeni Anne okurları ile paylaşıyor.

Hamileliği planlama aşamasından çocuk bakımına kadar her konuda zengin bir içerik sunan Yeni Anne, Haziran sayısında Irmak Ünal ve kızı Kayla’yı kapağına taşıyor. Ünal, röportajında hamileliğe karar verme aşamasından doğum sonrasına kadar birçok konuda samimi açıklamalarda bulunuyor. Çocuk sahibi olma konusunda eşinin desteğinin çok etkili olduğunu söyleyen Ünal, hamile olduğunu duyduğunda yaşadığı muhteşem heyecanı tarif edemiyor. Ailesiyle ilişkisi hakkında özel bilgiler paylaşan sevilen oyuncu, yeni TV ve film projeleri hakkında da bilgi veriyor. Ünal, röportajda kız kardeşi Yağmur Ünal’la birlikte hayata geçireceği bir projeyi de müjdeliyor.

Ümit Karan, baba olmayı anlatıyor

Yeşil sahaların ünlü futbolcusu Ümit Karan, Babalar Günü için Yeni Anne’nin Haziran sayısına konuk oluyor. Oğlunu kucağına aldığı an, bunca yıl eksik olan bir parçasına kavuştuğunu itiraf eden Karan, oğluna bu hissi yaşattığı için minnet duyduğunu söylüyor. Futbolu bıraktıktan sonra ailesine daha çok zaman ayırabildiğini söyleyen Ümit Karan, şu anda oğluyla birlikte kültür sanat etkinliklerini, çocuk festivallerini takip ettiklerini sözlerine ekliyor.

Yeni Anne’nin bu sayısında röportaj yaptığı diğer isimlerden Kurt Kanunu’nun Emin’i Ahmet Somers ve Hayat Devam Ediyor’un Yusuf’u Tuna Kırlı, babalık duygusunu dergi okurları ile paylaşıyor. Dergide ayrıca doğum fotoğrafçısı ve blogger Ayça Oğuş, yetenekli blogger Perihan Gürer röportajları da yer alıyor.

Yeni Anne’nin Haziran dosya konusu ise çocuklarda oyuncak seçimi. Uzmanlar, çocuğun doğumundan ergenliğe geçiş sürecine kadar çocukların yaşlarına uygun oyuncakları anlatıyor. Çocuk beslenmesinde kalsiyum kaynağı olan dondurmanın önemi, bebekle alışveriş deneyimi ve bebeğin sağlıklı gelişiminde sporun yeri derginin konuları arasında yer alıyor. Oyuncak Müzesi’ndeki renkli oyuncaklar da dergide detaylı bir şekilde inceleniyor. 

Yeni Anne’de ayrıca sağlıklı beslenmeyi sağlayan tabaklar, geleneksel Türk sofralarının yükselişi, babalar ve çocukları, doğum sonrasında hamilelik öncesi kiloya dönme yöntemleri, hamilelik ve emzirme döneminde tiroid hastalığı, cinsel yaşamı renklendirmek için yapılması gerekenler konuları da yer alıyor.

Astroloji, moda, çocuklara özel ürünler, güzellik-bakım malzemeleri, yeni ürün haberleri, ajanda sayfaları ve Babalar Günü hediye alternatiflerine özel sayfalar de Yeni Anne’nin Haziran sayısında okunabiliyor.

http://www.yenianne.com/
http://www.hurriyetaile.com/

24 Mayıs 2012 Perşembe

Karagöz’ün okuma bayramı

Okuyoruz, yazıyoruz, birinci sınıfı da bitiriyoruz. Herkesi ama herkesi okuma bayramımızda görmek istiyoruz.

Volkan beni Cumartesi günkü okuma bayramına davet etti. Sınıfındaki her çocuk bir şeyler yapacakmış. Kimi şiir okuyacak, kimi şarkı söyleyecek, kimi mini danslar ve skeçlerle günü renklendirecek... Volkan’ın payına düşen de Karagöz... Öğretmen ile Karagöz’ün karşılıklı konuşmasını bir arkadaşı ile birlikte hazırlıyorlar.

İki gündür elimde kağıt Volkan’la prova yapıyoruz. Ben öğretmen o Karagöz, bir güzel rolünü yapıyor ki sormayın. Ama o gün kıyamet kopacak diye annesinin de benim de ödümüz kopuyor. Niye mi?

Birincisi; öğretmeni bir gün derste uyurken resmini çekmiş. Sonrasında annesiyle de paylaşmıştı Volkan’ın sırada nasıl uyuduğunun görüntüsünü... Volkan’a sorduğumuzda “ben orada uyumuyordum, gözlerimi dinlendiriyordum” diyor. Bir ders boyunca dinlendirmiş ya, neyse... Okuma bayramında öğretmen Volkan’dan izin istemiş “Hazırladığım ön sunumda bu resmini kullanabilir miyim?” diye. Volkan da izin vermiş. Gelgelelim Volkan resmin altında “Volkan burada uyumuyor, sadece gözlerini dinlendiriyor” yazacağını düşünüyor. Bakalım yazacak mı? Yazmazsa sınıf arkadaşlarının dilinden kurtulamayacak.

İkinci konu Volkan’ın kostümü... Karagöz kıyafetlerini aldık, üzerine giydirdik. Sakalı falan da var. Öyle güzel oldu ki üzerinde... Öte yandan sınıfta böyle kostümü olan galiba sadece kendisi... Bir de her şeyi yanlış anlayan, söylenenleri kendince yorumlayan, söz dinlemez-laf anlamaz Karagöz ondaki rol... Arkadaşları repliklerine güldükçe Volkan delirecek...

Her akşam birkaç kere rolümüzü tekrarlıyoruz,  bir terslik olmasın diye... Ama annesi ile kaygılarımız aklıma geldikçe o günkü halini düşünüp gülmeden edemiyorum.
Haydi hayırlısı!


Volkan’ın meşhur skeci de böyle;

KARAGÖZ VE ÖĞRETMEN
(Karagöz okula gelir)

KARAGÖZ: Muallim bey nasılsınız?
ÖĞRETMEN: Teşekkür ederim, iyiyim.

KARAGÖZ: Bizim oğlanın durumu nasıl?
ÖĞRETMEN: Oğlunuz çok zayıf!

KARAGÖZ: Haklısınız efendim. Çocuk bugünlerde çok kilo verdi.
ÖĞRETMEN: Öğle değil, dersi zayıf.

KARAGÖZ: Evet, evet çok haklısınız. Hepsi zayıf kerataların... Yemek yerine abur cubur yiyorlar.
ÖĞRETMEN: Öyle değil efendim, karnesi zayıf.

KARAGÖZ: Evet haklısınız. Karneler eskiden kalın kartona yapılırdı. Oysa şimdikiler kağıt gibi.
ÖĞRETMEN: Siz benim ne demek istediğimi bilmez misiniz?

KARAGÖZ: Aman efendim, nereden bileyim. Siz yemek isterken burada değildim.
ÖĞRETMEN: Ne yemeği Karagöz’üm. Sözü dağıtmayın.

KARAGÖZ: Közü ben dağıtmıyorum, rüzgar dağıtıyor. Baksana dışarıda fırtına var.
ÖĞRETMEN: Karagöz’üm esas fırtına senin içinde.

KARAGÖZ: Haklısınız muallim bey. Hacivat amcasından oğluma özel ders vermesini isteyeceğim.

21 Mayıs 2012 Pazartesi

Bir takım saplantım var sormayın!

Herhalde genetik! Annem de benim gibi. Özellikle ev için alacağımız her şeyin takım olmasına gayret ediyoruz.

Çarşaf mı beğendik, yastıkları ve yorgan kılıfı da varsa birlikte alıyoruz.

Salonun bir yerine sehpa mı gerekiyor, bir eşi var mı soruyoruz; sağ tarafa koyduysak sola da koyalım, diye. Böyle eş tutkusu ve takım ruhu yani...

Öyle olunca da bardak takımı mı aldık, bardağın biri kırıldı mı "hepsi kırılsın da yeni bir takım alalım" diye gözünün içine bakıyoruz.

En çok da yemek takımları zorluyor bizi. Yok efendim 96 parça, 84 parça, 148 parça gibi tuzluğundan çerez tabaklarına, fincanından çorba servisine kadar bir sofrada aklınıza gelebilecek her parça takımın içinde var.

Düşünsenize tuzluğunun kırıldığını ya da tabaklardan birinin... At bütün takımı çöpe... Tabi atmıyoruz ama içimiz buruk, kalbimiz kırık o takımı kullanmaya devam ediyoruz.

Her bir parçasını elimize aldığımızda aklımıza o kırılan tuzluk geliyor ve her seferinde “tuh ya, takım da gitti” kaygısı sarıp sarmalıyor. İçimizde bir yerlerde “keşke içinde takımın bulunduğu şu dolap rafı takımla birlikte aşağıya düşse de o bahane ile yeni bir takım alsam” durumu var.

Abartıyor demeyin! İnanın benim gibi olanlar beni çok iyi anlıyordur.

Geçenlerde Porland’ın Nişantaşı mağazasının açılışındaydım. Markanın Kurumsal İletişim Yöneticisi Esen Karatekin de orda. Bizleri ağırlıyor... Ayaküstü sohbet arasında bu takım ruhumdan bahsettim. Porselen takımlarda en çok içimi acıtanın takımın bir parçası gittiğinde tümü gitmiş gibi üzülmem olduğunu, söyledim.

“O zaman size bir müjdem var”, dedi Esen Hanım. “Porland’dan bir takım alırsanız 10 yıl süre boyunca takımdan herhangi bir parça kırıldığında o parçayı sipariş verebiliyor ve yenisini yaptırabiliyorsunuz.”

“Nasıl yani?” dedim “Kırıldı mı hemen aynısından sipariş ver, yapılıyor mu?”

Öyleymiş... Takım hep takım yani... Daha ne isteyebilirim ki...

Laf aramızda bir de Kaya&Maya koleksiyonunu bayıldım. Dostluk ve aşk bu kadar mı güzel durur bir porselende...

Babalar Günü için de İstanbul koleksiyonunu bir görün derim. Biz babamıza alıyoruz J

4 Mayıs 2012 Cuma

Amerikalılar dondurmayı bizden on kat fazla tüketiyor

Dünyada dondurmanın en çok tüketildiği ülkelerin başında Amerika Birleşik Devletleri ve Çin geliyor. Amerika’da yılda kişi başına 25 litre dondurma tüketilirken, Almanya’da 8 litre, Yunanistan’da 4.5 litre ve ülkemizde 2.5 litredir. Ülkemizde dondurma daha çok 6-25 yaş grubu tarafından tüketilirken, en fazla dondurma tüketilen bölgeler Marmara ve Ege’dir.

Bu kadar istatistikten sonra gelelim dondurma tutkuma...
Dondurmayı hep yaz aylarında yenilen bir besin olarak biliriz. O nedenle kışın evimize pek de sokmayız. Bu konuda kendimi ayrı tutuyorum. Yaz-kış dondurma yiyenlerdenim. Öyle böyle de değil. Dondurmanın her türüne bayılıyorum. Buzlusu falan da olsa... Kadayıfla da yerim, sıcak salep ve irmik tatlısının üstünde de... İflah olmaz bir dondurma tutkunuyum. Kahve Dünyası’nın Madagaskar, Ekvador ve Kolombiya’dan getirilen kakao çekirdekleriyle hazırlanmış üç ayrı çikolatalı dondurmasını da tattım tabii. Nefisti. Ama Gaziantep Nizip’ten getirtilen antepfıstıkları ile hazırlanmış dondurmasının üstüne tanımam.

Ailece Antepli olduğumuzdan fıstıklı dondurma bize yabancı değil.
Fıstıklı dondurma deyince bir saniye dururum. Gördüğüm her yerden fıstıklı dondurma yedim. Hepsi birbirinden lezzetliydi. İçinde fıstık var ya o yeter bana... Kahve Dünyası’na gittiğimde bana önce damla sakızlı dondurma ikram ettiler, ‘hayır’ demedim tabi. Sonrasında çikolatalı, frambuazlı, çilekli ve portakallı denedim. Tam benim için bile yeterli diye ikramı geri çevireceğim bir anda antepfıstıklıyı uzattılar. Denemezsem hatırı kalırdı. Kahve Dünyası Dondurma Ürün Sorumlusu Nazlı Tarımcı’dan aldığım bilgiyi de paylaşmadan edemeyeceğim. Bu ürünlerde aroma ve boya kullanılmıyormuş. Fıstıklı dondurmanın o yemyeşil rengini veren antepfıstığıymış.

Bu arada merak edenler için dondurmanın faydalarını ve tarihçesini de paylaşayım:

Dondurmanın Tarihçesi
Dondurma dünyanın hemen her yerinde en sevilen tatlılardan biridir. Ülkemizde daha çok yaz aylarında tüketilirken, dünyanın birçok yerinde dört mevsim tüketilen dondurmanın tarihçesine ilişkin kesin bir bilgi bulunmuyor. İlk dondurmanın ya da dondurma benzeri karışımların kış aylarında dağların yamaçlarından toplanan karın süt, bal, meyve suyu, şerbet ve çeşitli baharatlarla karıştırılarak yapıldığı, mahzenlerde depolandığı ve yaz aylarında tüketildiği biliniyor.

Büyük İskender’in Asya seferi sırasında sık sık dondurulmuş bal, meyve suyu ve süt karışımı tükettiği, Marco Polo'nun buz-meyve suyu ya da buz-meyve püresi şeklindeki dondurmaya meraklı olduğu, Asya seferinden dönerken dondurma tarifini Venedik'e getirdiği ve Avrupa'yı dondurmayla tanıttığı iddia ediliyor. Dondurmanın Amerika'ya 1700'lü yılların ortasında, İngiliz kolonileri aracılığı ile ulaştığı biliniyor. 

Ülkemizde ise yüzyıllar öncesinden başlayıp, günümüzde de devam eden kar-şerbet, kar-pekmez karışımlarını ya da buzla soğu­tulmuş içecekleri tüketme alışkanlığı bulunuyor. 17. yüzyılda katırlarla İstanbul’a kar taşındığı ve konsantre üzüm suları ile karıştırılarak dondurma benzeri buzlu tatlılar yapıldığı biliniyor.  Bugün hala, Anado­lu'nun yüksek yerlerinde karın bulunduğu ilkbahar-yaz aylarında, kar-pekmez karışımı tüketiliyor.

İlk kez 1690’lı yıllarda Fransa’da ticari olarak üretilen ve halkın tüketimine sunulan dondurmanın külahları ise 1904 yılında St. Louis’de düzenlenen Dünya Fuarı’nda kullanıldı.   Ülkemizde ise ilk dondurma üretiminin, 1900’ün başlarında İstanbul ve  Kahramanmaraş’ta yapıldığı biliniyor.

Dondurmanın Faydaları

§      Dondurma her yaştan insanlar tarafından sevilerek yenen bir sütlü tatlıdır.
§      Sadece yaz aylarında değil, dört mevsim rahatlıkla tüketilebilir.
§      Sütlü tatlılar arasında en hafif olanıdır.
§      Kemik sağlığı için olmazsa olmaz kalsiyumun zengin kaynaklarından biridir.
§      Süt sevmeyenler için iyi bir süt seçeneğidir.
§      İştahsız ve zayıf çocuklar, gençler, sporcular, gebeler, menapoz sonrası kadınlar ve yaşlılar için önemli bir besin kaynağıdır. 
§      Diyabetikler için yasak değildir. İnsülin ya da ilaç ile dengelenerek güvenli bir şekilde tüketilebilir.
§      Bir kase dondurma yaklaşık 250 kalori, 6 g protein, 235 mg kalsiyum, 180 mg fosfor ve önemli B grubu vitaminleri içerir.
§      Çocukların tatlı rüyası olarak kabul edilen dondurma, sütlü tatlılar arasında en hafif olanıdır.
§      Ancak aşırı tüketen ve fiziksel aktivitesi az olan çocuklarda şişmanlamaya neden olabileceğinden çocukların dondurmayı her gün yerine haftada 1-2 kez yemeleri, aksi halde fiziksel aktivitelerini artırmaları önerilir. 

Kaynak: Kahve Dünyası