25 Mart 2012 Pazar

Keloğlan keleş oğlan, öpüşü beleş oğlan



Çocukken Önder’i ne zaman öpmek istesem, 'Keloğlan keleş oğlan, öpüşü beleş oğlan' der ve yanaklarına yapışırdım. O da bu ritüelden oldukça keyif alırdı. Gelin görün ki artık öptürmek bile istemiyor kendini. Geçen Cumartesi bir sürpriz yapıp onu kurstan alayım ve birlikte bir gezelim dedim.

Başladım kursun önünde beklemeye... Oğlumla buluşup beraber zaman geçirme fikri ile içim içime sığmıyor. Zira çok sık yapamıyoruz böyle şeyleri. Onun okul, kurs, etkinlikler, arkadaş buluşmaları, benim iş, toplantı, röportaj ve evle ilgili tüm işlerim arasından fırsatlarımız oldukça sınırlı...

Arkadaşları ile kapıdan çıkarken gördüğümde “Benim kel oğlum keleş oğlum” dedim içimden. Artık kelliği de kalmadı ya... Saçını uzattıkça uzatıyor. Bir havalar... Beni gördüğünde arkadaşlarının yanında annesinin kursun önünde onu beklemesinden rahatsız olmuş bir edayla “Aa anne, sen mi geldin” dedi. Halbuki ilkokula yeni başladığında ‘beni okuldan sen al’ diye yalvarırdı. İşten fırsat bulup ne zaman onu okuldan almaya gitsem kucağıma atlar ve sevinç çığlıkları atardı. Geçen gün geri gelmiyor.

Arkadaşları ona el sallayıp uzaklaşınca yanağına yaklaştım, “Benim keleş oğlum” dedim ve öptüm. Karşılık olarak benzer sevgi sözcükleri ile kucaklayıp beni öpeceğini sanmıştım. Oysa ki Önder,  tokat yemiş ve şoka uğramış bir ifadeyle “Anne! Bunu sakın bir daha yapma.” dedi. “Neyi?” dedim saf saf. “Sokakta öpmeyi” deyince anladım; artık onu okul önlerinde beklemenin, öyle kucaklaşmaların, canciğer kuzu sarması olmaların vakti geçmiş.

Halbuki çok zaman geçmedi; 'bana bir keloğlan masalı anlat anne' diye etrafımda gezineli... Keloğlan masallarını o kadar çok severdi ki Önder, bildiğim tüm Keloğlan masallarını onlarca kez anlatmıştım ona...

O dinlemekten hiç sıkılmadı, bense bir müddet sonra aynı masalları tekrar tekrar anlatmaktan sıkılır olmuş, çareyi de masal uydurmakta buldum. Her gün bir Keloğlan masalı uydurur, o gün Önder’in yaptıkları, yanlış yaptıkları, yapmadıkları, söyledikleri her neyse onunla ilgili bir masal anlatır, ardından da konuyu öğretici bir derse bağlardım. Bir müddet sonra Önder’e söylemek istediklerimi o masalların içine yerleştirip söyler olmuştum.

Önder durumu fark etmiş olacak bir gün “bu sefer ben sana anlatayım” dedi ve benim yaptığım gibi doğaçlama anlatmaya başladı. Tabi masalın ana karakteri bu sefer Keloğlan’ın annesi... O gün Önder’in istediği halde benim yapmadığım bir dolu davranışı masala yerleştirmiş, yapmam gerekenlerin aslında neler olduğunu da bir güzel anlatıp ders veren cümlelerle masalı bağlamıştı. Hayret, gurur ve korkuyla oğlumu dinlemiştim. 3 yaşlarında falandı aslında... 


Masal zamanımız da geçti, öyle okul önlerinde kucaklaşmalar da... Ama değişmeyen tek şey eskiden olduğu gibi Önder'in beni şaşkına çevirecek bir şeyleri mutlaka buluyor olması...

Nereden nereye... Büyüyorlar... Hem de hızla... Benden size tavsiye; anı kaçırmayın! Çünkü geçen her saniye sizi, o andan  bir adım daha uzaklaştırıyor. Masalları da sığdırın o anlara... Ne denli keyifli anlatamam.

Bugünün ardından ben Funda Çamözü...
Çocuklarınıza bir dünya masal yaratın, göreceksiniz onların hayal güçleri sizi nasıl sollayacak!


Not: Hatta bu Keloğlan masalı ile ilgili belediye otobüsünde geçen bir anımız var, otobüstekiler Önder’in masalını can kulağa ile dinlerden ben utançtan yerin dibine girmiştim. Onu da bir ara yazacağım...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder