7 Nisan 2012 Cumartesi

Annelerin dilinden anneler anlar


Evet, itiraf ediyorum. Televizyonun kumandasını elime aldığımda ne kedar evlenme programları varsa bakmadan edemiyorum. Özellikle Hande Ataizi ve Esra Erol’un programları rast geldikçe izliyorum. Saatleri birbirine yakın olduğundan zaplaya zaplaya giderim. Önce Hande hanımın programını açtım. Taliplerinden 6 bilezik 1 set isteyen Almanyalı teyze, stüdyodaki diğer taliplerini bekleyen adaylarla çata çat, bayağı bir kavga ediyor. İlla ki “6 bilezik 1 set” diyor. Memleketimden insan manzaraları...

Bu altın meselesi uzayınca “diğer tarafta elektrik alan birileri var mı” diye çevirdim kanalı Esra Erol’a... Ekranda Tohum ve Otizm Vakfı’nın reklamı ve yan kenarda otistik bir çocuğun annesi ve Esra Hanım duruyor. Reklam otistik bir çocuğun ağzından otizmi ve bu çocukların davranışlarını anlatıyor. Tam güleyim, eğleneyim derken hazırlıksız yakalandım ve başladım televizyonun karşısında ağlamaya...

Reklam bitince sahnedeki anne,  “Anneler çocukları konusunda şükretsinler, çocuklarından sadece bir ‘anne’ kelimesini duyabilmek için hayatını verecek anneler tanıyorum” g,b, birşeyler söyledi.

Ben de böyle bir anne tanıdım.
Ağlamamın nedeni de biraz tanıdığım bu anneydi. Çocuğu için canını hatta kanını veren bir anne... Lösemi hastası kızına iki günde bir verilmesi gereken trombosit için kendi ve birkaç donör ile yedekli olarak kan veriyorlardı. Bu trombosit denen şey erkekten alındığında ve bir kişiden haftada bir kez alındığında donör için bir sakınca olmuyor. Ancak bu anne donör bulamadığı her durumda makineye kendisi bağlanıyordu. Sırf kızının sağlığı için periyodik olarak verilmesi gereken trombosit ihtiyacı karşılanabilsin diye...

İşi hiç kolay değildi.
B grubu RH+ kana bulması, bulduğu donörü süresi belirli olmayacak ve her seferinde 1-1.5 saat makineye bağlı tutacak şartlar için ikna etmesi gerekiyordu. Bir kere makineye bağlanan verici bir sonraki periyotta çeşitli bahanelerle gelemeyeceklerini belirtiyorlardı. En son trombosit vermek üzere elinde eşim ve iki kişi kalmıştı. Haftada bir kez verilmesi gereken periyot, kısa zamanda haftada iki sefere, ardından iki günde bire düştü. Yani kendi ile birlikte 3 kişi her hafta bir kez verir hale geldi. Sonrasında her gün gerekti. Ardından günde iki kez falan... Donör bulamadığı her sefer kendi oturuyordu makineye...

Şartları çok ağırdı.
Hem yokluk çekiyordu, hem koca eziyeti... Bir yandan yorgun bedeni ile kızına bakıyor, diğer yandan trombosit için masaya bağlanıyordu. Bu onu daha da yoruyordu ama kızının alacağı her bir nefes için hayatını vermeye hazırdı. Doktorlar kaçınılmaz son için anneyi hazırlamaya çalıştılar. Zira küçük kız için fazla zaman kalmamıştı.

Ama o asla pes etmedi, ta ki kızı pes edene kadar...
Bir gün kızı annesine “beni eve götür” dedi. Böylelikle taburcu oldular hastaneden... Gelin yatağı gibi hazırladı kızının yatağını bakımına evde devam edebilmek için... Hayatlarında sanki lösemi yokmuş gibi davranıyorlardı. Mutluluklarına diyecek yoktu. İkisi de evlerindeydi.

Aynı akşam küçüğün canı çay istedi. Kızıyla birer bardak çay içebilmek için çay suyunu ocağa koydu ve kızının başucuna döndü. Döndüğünde artık hiçbir şeyin eskisi gibi değildi. O akşam çay falan içilmedi.

Eşim uzun süre bana küçük kızın hayata veda ettiğini söyleyemedi.
Trombosit vermek için işyerinden çıkıp sonra işe döndüğü için artık vermesine gerek kalmadığını da bilmiyordum. Bir gün elinde siyah kışlık bir şapka ile geldi. Nerden çıktı bu şapka dedim. Başta anlatmak istemedi. Israr edince anlattı.

Kızının yasını tutarken tüm donörler ve eşleri için birer şapka örmüştü bahsettiğim anne. Verilen tüm trombositler için bir teşekkür hediyesiydi bu şapkalar. Bana gelen de onlardan biriydi.


Şapkayı hiç takamadım.
Küçük kızın anısına şapkayı her takmak istediğimde üzerime bir hüzün çöktü. Bu anne kızın hikayesi dağladı yüreğimi...

Ondandır ne zaman hüzünlü bir anne görsem hemen bu anneyi hatırlarım. Mücadelesine, gücüne, yüreğine hayran olduğum bu anneyi... Göğsümün tam ortasına bir yumru oturur, yutkunamam. Soluğum kesilir bir anda... Bugün de olduğu gibi...

Bugünün ardından ben Funda Çamözü, insanları trombosit konusunda cömert davranmaya davet ediyorum. Allah hepsine acil şifalar versin!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder