17 Nisan 2012 Salı

Bir ergeni mutlu etmek kadar zor bir şey yok!

Hafta sonu Önder’le dışarıda bir şey yemeye karar verdik, arkadaşımın küçük oğluna da o gün benim bakmam gerektiğinden Volkan’ı da yanımıza aldık. Bir yağmur bir yağmur sormayın. Yağmurda araba kullanmayı sevmediğimden nasıl olsa Nisan yağmuru deyip yürüyerek gitmeye karar verdim. Önder’e söylediğimde kıyamet koptu. “Bu yağmurda arabayı almadan yola çıkma mantığını anlayamayacağım” dedi. İlk olayımız bu oldu. Surat 5 karış çıktık yola. Yağmur da gerçekten fazla, taksi çağırmaya çalışıyorum, boş taksi yok. Kadere razı olup yürüdük. Volkan ise halinden çok memnun! İster yürüt, ister koştur, ister arabaya bindir, geziyor ya ona yetiyor.

Gittiğimiz yerde birkaç restoran arasından hangisini seçelim konusu ayrı bir olay. Restoranların adını ve yiyebileceklerimi söylüyorum, Volkan hepsine “olur gidelim” diye atlaya zıplaya yanıt veriyor.

Önder’in üzerine ölü toprağı serpmişsin sanki... Kımıldamıyor bile. Bende “acaba bi hata mı” yaptım durumları... Bir yandan da adı geçen restoranları süsleyip püsleyerek Önder için cazibeli hale getirme derdi. Önder’de aynı surat devam ediyor.

Volkan hopluyor zıplıyor. Keyfine diyecek yok! Tabi arada bir gördüğü şeyleri istiyor ama biraz geçiştiriyorum. Çünkü annesi tembihledi şunu alma, bunu yedirme diye.

Dayanamadım ve sitemle karışık konuşmaya başladım: “Önder, nedir bu suratın? Evden çıkana kadar bir şeyin yoktu, şimdi sanki zoraki yanımda duruyorsun gibi, n’oldu anlamadım? Anneciğim sorun ne?”

“Daha sorun ne diye soruyorsun? Evden çıkarken eğlenceli bir yemek yiyecekmişiz gibi anlattın. Sonra yağmurun ortasında yürüttün. Sırılsıklam olduk. -Volkan’ı gösterip- Çocuk bir şeyler istiyor, sen ha bire geçiştiriyorsun ya da sonra yaparız gibilerinden sözler veriyorsun. Verdiğin bu sözleri sonra yapacağın da belli değil... Çok sıkıcısın!”

“Tamam, yağmurda yürümek konusunda hata ettim ama bunu unutup günün keyfini çıkarmaya çalışamaz mısın? Öyle çok ıslanmadık, hepimizin elinde şemsiye var. Volkan’a da bazı şeyleri annesi tembihledi diye alamıyorum bazılarını da dönüşte alırız diye erteledim. Şimdi biraz keyfini çıkarmaya çalışamaz mısın?”

“Hayır, ben yemek memek istemiyorum. Volkan’a yedir, sonra gidelim.”
“Ama yapma böyle birlikte biraz eğlenelim diye geldik”
“Seninle eğlenilmiyor”
“Bu kadar acımasız olmasan”
“Git anne yaa!”

‘Ne yaptım da bu çocuğu bu kadar kızdırdım anlayamadım. O anda onun annesi olmamın bile yeterli bir sebep olduğunu düşündüm.”

Neyse... Volkan’a keyifle, ona zoraki yemek yedirdim. Tam eve döneceğiz. Önder’in aklına buz pistine gitmek geldi. Havası değişir diye hemen kabul ettim ve sihirli bir değnek dokunmuş gibi keyfi yerine geldi. Bu kadar da basitti yani bu iş.

Uzatmayayım. İkisi girdiler piste, Önder kayıyor, Volkan acemi... Öyle olunca da her dakika düşmeler de kaçınılmaz oldu. Günü kazasız belasız ve keyifle sonlandırdık. Üçümüz de mutlu döndük.

Sadece çok yoruldum. Önder de İstanbul’un havası gibi şu aralar... Aynı günde hem yaz, hem kış hem baharı yaşıyoruz.

Bugünün ardından artık bir de uzmana danışmak gerektiğini düşünerek Çocuk ve Ergen Terapisti Uzman Psikolog Damla Til’e sordum.

2 yorum: