13 Mart 2012 Salı

Bol “meme”li bir sohbet


Meme kanseri konusunda insanları bilinçlendirmek için bir araya gelmişler Pembe Güç Derneği üyeleri. Üyelerinin büyük çoğunluğunu da meme kanseri ile tanışmış kadınlar oluşturuyor. Derneğin üyeleri ekim ayının meme kanseri ayı olması vesilesi ile Japonya’dan gelen bir heyetin de davetli olduğu bir sempozyum verdiler. Japon konukların da bir kısmı meme kanseri teşhisi ile tedavi olan kadınlardan oluşuyordu. Hal böyle olunca sempozyumun şekli de değişti tabi. Aynı amaç için gönül birliği yapmış kadınların samimi paylaşımlarına tanıklık etti sempozyum.

Konu meme kanseri ise…
Kendisi de meme kanseri ile savaşıp bu savaşı zaferle kazanan Dernek Başkanı Özlem Hanım’ın pozitif enerjisi ile hayata tutunma azmi hepimize parmak ısırttı. Meme kanseri hastası dernek üyeleri her konuşmalarının ardından bir kahkaha patlatarak adeta kanserle nasıl mücadele ettiklerini gösteriyorlardı.

İkramlar ev yapımı olunca…
İlk başta anlayamadım neden dernek üyelerinin Japon misafirlerine yapacakları ikramları evlerinde hazırlayıp getirdiklerini, sonra çözdüm nedenini: Misafirler dışarıdan getirilecek birkaç fabrikasyon ürünle geçiştirilemeyecek kadar değerliydi. Meme kanserine yakalanmış Türk ve Japon kadınlar birbirinden lezzetli ev yapımı yemekleri yerlerken bir yandan da Türk hanımlar kendi yaptıkları yaprak sarması, mercimek köftesi, patatesli böreğin tariflerini Japon misafirlerine vermeye başlamışlardı.

Tercüman ömür adamdı
Japonca konusunda destek veren tercüman Kamil Bey ömür adamdı. Konu Zakkum, Isırgan otu, Köpek balığı kıkırdağı, civan perçemi, aslan pençesi, kurt pençesi, kantron gibi otlar olunca Japonca karşılığını bulmakta zorlandı. Bir yandan İngilizce ve Türkçe konuşan Türk hanımlar otları tarif etmeye çalışırken, diğer yandan Japon hanımlar kendilerini terimlerin Japonca karşılıklarını tercümana anlatırken buldular. Hatta bir ara Japonlar söyledi Türkler onayladı. Vücut dilleri herkes için evrensel bir dil oldu. Tercüman bir “oh” çekti.

“Farımın biri kırık”
Dernek üyelerinden Aliye Hanım her saniye ortalığı güldürmekten kırıp geçirdi. En son bombası kendi hayatını kaleme aldığı uzun bir öyküsünün varlığından bahsetmek oldu. Öykünün adı “Farımın biri kırık”tı. Tercüman Japonca’ya çevirirken herkes hep bir ağızdan tercüman konuşmasını bitirdiğinde bir kahkaha beklediler. Ancak Japonların espri anlayışı bizimkiyle uymayınca ortalığı sessizlik aldı. Tercüman bizlere dönüp “ya anlamadılar ya da mütevazi davranıp bu duruma gülmüyorlar iyisi mi fazla zorlamayalım” dedi.

Aliye Hanım sizdeki de ne zor soruymuş
Aliye Hanım soru cevap kısmında da boş durmadı. Tercümana Japonlara sorulması için şu soruyu yöneltti: “Ben kanseri kendim çağırdım, onlarda da böyle olmuş mu?” Tercüman soruyu anlamayınca açıklama yine Türk hanımlardan geldi. Yani hep konuşmuş, düşünmüş, bu konuya odaklanmış ve sonunda başına gelmiş… Tercüman çevirdi ve Japonlar kendi aralarında uzunca bir süre sohbet edip böyle bir şey olup olmadığına karar vermeye çalıştılar. O esnada Türkçe yorumlar da peşi sıra salonda dolanıyordu. ““Karar veremediler, baksanıza hararetli bir sohbet başladı”, “Yok bu kadar uzun konuştuklarına göre onların başına böyle şeyler gelmemiş”, “Ah Aliye Hanım sizdeki de ne zor soruymuş”

Cevap geldi: “Japon kadınların arasında böyle bir deneyim yaşayan birileri olmamıştı, sadece annesi ve anneannesinde olan hastalığa kendisi de yakalanmış vakalar vardı.”

Özlem Hanım’ın eşi Mehmet Bey son noktayı koydu
Bir soruya cevap veren Japon Heyetinin Başkanı Bay Takashima, mamografi cihazından çıkan radyasyonun ancak Japonya’dan Türkiye’ye gelmek için uçakta alabileceğiniz radyasyon kadar olduğunu anlatıyordu. Demek istediği çok düşük bir düzeyde radyasyona maruz kalındığı idi.
Özlem Hanım salona döndü: “Yani buradan ne sonuç çıkarıyoruz?”
Özlem Hanım’ın eşi Mehmet Bey’in cevabı kısa ve netti: “Bundan sonra uçağa binmiyoruz.”
Özlem Hanım: “Bravo doğrusu çıkara çıkara bu sonucu mı çıkardın?”
Sempozyum çoktan bitmişti ama Türk ve Japon hanımların konuşacak, paylaşacak, anlatacak çok şeyleri vardı. Birbirlerine hediyeleri, ikramları, “meme kanseri” gibi sevimsiz bir konu nedeni ile bir araya gelseler de birbirlerinin hayatlarını güzelliklerle dolduracak bir dolu şeyleri daha bitmemişti biz onları baş başa bırakıp oradan ayrılırken…

Bu günün ardından… Ben Funda Çamözü, sizlere sağlıklı ve mutlu günler diliyorum.
19 Ekim 2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder