14 Mart 2012 Çarşamba

Tuttum bu öğretmeni


Konuşurken yaptığı dudak mimikleriyle Julia Roberts tadında; uzun, gür saçları ve boynuna sardığı poşusuyla Dağlar Kızı Reyhan kıvamında çıtı pıtı bir kadındı. Öyle bir genç kız havası var ki halinde sınıfta nasıl bir otoriteyle çocukları susturup ders yaptığını merak etmeden edemedim. Tüm veliler Şair Nedim İlk Öğretim Okulu, 6C sınıfı sıralarında oturup gelen öğretmenlerin sınıf hakkındaki yorumlarını duymak için beklerken karşımıza çıkan bu küçücük kadınla birlikte kafamda notu kıt ve despot kelimeleriyle şekil bulan Türkçe Öğretmeninin imajı yerle bir olmuştu.
“Sayın Veliler” diye başlıyordu her cümlesine, “Okumaları için kitap öneriyorum çocuklarınıza. Sol Ayağım’ı okudular, Şeker Portakalı’nı, Beyaz Diş’i, sizlere de bu kitapları okumanızı öneririm. Gerçekten güzel kitaplar. Böylelikle çocuklara okuma alışkanlığı kazandırmaya çalışıyorum. Her okuduğu kitabın yazarları ile ilgili de üç beş cümle bilsinler istiyorum. Bir kitapla bir yazar tanımış olacaklar.” diyordu kitap okumayı sevdirmeye çalıştığı çocuklarla ilgili. Konuşurken zamanla dikkatinizin dağılması şöyle dursun, dikkatinizi daha da yoğunlaştırıyordunuz üzerinde.
Konuşmasının başka bir bölümünde “Bir şiir defteri aldırdım herkese, ‘ajanda da olur, eski bir defter de’ dedim. Yeter ki şiir okumayı, yazmayı öğrensinler. Şiirin büyülü dünyasını keşfetsinler. Her ezberledikleri şiirin şairlerini de öğreniyorlar böylelikle” diyordu. Aklıma Önder’in bana okuduğu iki şiir geldi. Biri Orhan Veli’nin Cımbızlı Şiir’i idi. Güle eğlene okumuştu. Diğeri Cahit Külebi’nin “Tereke”siydi ki vurgulu ve akıcı bir tonla okuması için şiirin üzerinde epey bir çalışmıştık. Sonra “Tereke”nin ne anlama geldiği üzerine biraz konuşmuştuk. Hele de
“Dostlara bıraktım türküleri,
Gözlerimi delikanlılara.
Hayallerim hepsine yeter,
Bolca dağıtılsın kızlara.”

Kıtasına bayılmıştık. Bol bol okumuştuk o bölümü.
“Sayın Veliler” hitabıyla başlayan konuşmasının bir başka bölümde bir tiyatro ödevinden bahsediyordu. “Çocuklara ödev verdim, bir oyuna gidecekler… Oyunda sahne nasıldı, kostümler nasıldı, seyirci nasıldı, anlatacaklar. Amacım tiyatroyu sevdirmek, yoksa kompozisyon bütünlüğü içinde oyunu anlattırmak değil. Ama çocuk oyunlarına götürmeyin. Çocuklarınız büyüyor. Yakında birer ergen olacaklar. Onların keyif alacağı oyunlar olsun götürecekleriniz.”
Türkçe Öğretmeni konuşurken Ölü Ozanlar Derneği’nin İngilizce Öğretmeni John Keating karakterini düşündüm ister istemez. Bir kez daha tuttum bu öğretmeni. Halbuki Türkçe dersiyle ilgili Önder’in ve sınıftaki diğer çocukların neden bu kadar düşük notlar aldığını soracaktım ona, ‘Bir terslik mi var?’ diyecektim. Demedim. Gerek yoktu. Ne yaptığını bilen bir öğretmendi. Ona güvendim. Hatta oğlumun Türkçe Öğretmeni olduğundan dolayı sevindim.
Sağ olsunlar diğer öğretmenler de Türkçe Öğretmeninden farklı değillerdi. Onlar da işlerini iyi yapıyorlardı. Halden anlıyorlardı. Çocuk-ebeveyn-öğretmen sacayağını biliyorlardı. Rahatladım. Ama “ille de Türkçe Öğretmeni” dedim toplantıdan çıkarken.
Bu günün ardından… Ben Funda Çamözü… Önder adına durumdan memnun. Rahatlamış…

22 Aralık 2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder