14 Mart 2012 Çarşamba

Volkan korkusunu yendi


Ekim ayında Yeni Anne dergimizde hatırlarsınız “Hayal ürünü ya da gerçek kişilerden korkan çocuklar”ı işlemiştim. Verdiğim örnek ise en yakın arkadaşımın oğluydu, Volkan. Merak edersiniz diye dergide yer alan konunun Volkan ile ilgili kısmını aşağıda yayınladım.
Tekrar konuyu yazmama sebep ise Volkan’ın bu korkusundan sıyrılmış olması. Allah’a çok şükür. Artık dışarıya rahat rahat çıkarıyoruz. Kurban Bayramı, Volkan’a iyi geldi. Ailece yapılan ev ziyaretleri, arkadaşlarıyla sokağa çıkarma bahaneleriyle park gezmeleri Volkan’ı korkusundan uzaklaştırdı.
Hatta bir seferinde Hasan Amca’yı da gördü. Ve ne yaptı biliyor musunuz? Görmemezlikten geldi. Yokmuş ya da umursamıyormuş gibi davrandı. Bu davranışının ardından korkusunun adeta somut olarak küçülmeye başladığını gözlerimizle gördük. Volkan kendisi umursamadıkça korkunun ona hiçbir şey yapmadığını fark etti. Parkta oyunuyla ilgilendi, diğer çocuklarla haşir neşir oldu, güldü, eğlendi. Ne evden çıkarken yaptığı panikten ne eve girerken yaşadığı telaş ve heyecandan eser yoktu.
Artık Hasan Amca’yı umursamıyor, o da rahat, biz de. Darısı korkusuyla mücadele eden diğer çocukların başına.
İlgili yazıdan…
Onlar sadece hayal ürünü değil
Karanlık Ağabeyler, Tat Taklar, Umacılar, Öcüler, Uzaylılar… Çocukluğumuzun ve çocuklarımızın hayatlarını kabusa çeviren hayal ürünleri yaratıklar… Bir de tabi bunların ete kemiğe bürünmüş halleri var. Onlar mı? Hasan Amca’lar, Komşu Faruk’lar, Kasap Hüseyin’ler…
Dışarı çıkmamak için direnen bir çocuk olur mu?
Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşıma gittim, biraz sohbet eder ardından onun 4 yaşındaki oğlu Volkan’ı da alıp birlikte biraz alışveriş yaparız diye. Giyindik, hazırlandık. Volkan’ı hazırlamayı da en sona bıraktık önce hazırlanıp bizi beklediği sürede sıkılmasın diye. Tam çocuğu giydirmeye başlamıştık ki, dışarı çıkacağını anlayınca tepinip ağlamaya, giyinmemek için çırpınmaya, direnmeye başladı. Bir yandan da “Dışarıda Hasan Amca var, ben çıkmak istemiyorum, Hasan Amca beni yakalar, döver sonra.” deyip duruyordu.
Ne yapıp ettiysek onu sakinleştiremedik
En nihayetinde çareyi “Biliyor musun, ben uçan tekme atmayı biliyorum. İstemediğim biri yanıma yaklaştığında uçan tekme atabilirim.” demekte buldum. Volkan biraz sakinleşir gibi oldu. “Nasıl yani?” dedi. 70 kiloluk bedenimle yukarı zıplayarak havaya bir tekme attım. “İşte böyle” dedim. “Bir daha göster.” dedi. “Bir daha aynı hareketlerle zıplayıp havayı tekmeledim. Her istediğinden bir daha, bir daha zıplayıp tekme attım. Ardından “Biliyor musun, aslında bunu sen de yapabilirsin.” dedim. Yine bir “Nasıl yani?”nin ardından tıpkı benim yaptığım gibi zıplatıp havaya tekme attırdım. Çocuk hayli yatışmıştı. Benimle birlikte birkaç kez daha havayı tekmeledi. Böylelikle alışveriş için dışarı çıkabildik. Yol boyunca zıplayıp havaya tekmeler ata ata yürüdük. Sonradan arkadaşımla konuştuğumda öğrendim ki son zamanlarda babası dahil kimse çocuğu dışarı çıkaramaz olmuş bu Hasan Amca yüzünden.
Peki, nasıl oluşmuştu bu Hasan Amca korkusu?
Onun da hikayesi var tabi. Başında dantelden örülmüş takkesi, yürürken arkasına bağladığı ellerinde her zaman çektiği bir tespihle, tıknaz ve kısa boylu bir amca bu Hasan Amca. Mahallede esrarengiz duruşu ve yürüyüşü ile çocukların korku imgesi haline gelmiş. Yani sadece Volkan değil diğer çocuklar da az ya da çok korkuyorlar ondan. E o da boş durmuyor, arada bir çevresinde gördüğü çocukları azarlayarak namını koruyor. Volkan’ın korkusunun bu denli abartılı olmasının nedenini ise arkadaşım ona kızacağımdan korkarak çekine çekine anlatıyor. “Aslında bu korkuyu ben bu denli büyüttüm. Yemek yemediğinde, sözümü dinlemediğinde ya da yapmasını istemediğim bir şeyleri yaptığında ‘Bak, Hasan Amca geliyor ama’ diye onu durdurdum. Ben ona Hasan Amca ile gözdağı verirken onun Hasan Amca korkusunu kafasında büyütüp büyütüp devasa boyutlara getireceğini nereden bilebilirdim ki.”
Bu günün ardından… Ben Funda Çamözü, Volkan’ın rahatlamış teyzesi olarak çocukların korkularını gün be gün büyütüp kocaman yapmamalarını, annelerinin de bu işe çanak tutmamalarını diliyorum.

24 Kasım 2010 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder