13 Mart 2012 Salı

Zeliha’nın kedisi kaçmış


 Arkadaşımı görmeyeli iki gün olmuştu. Ne var ne yok diye bir uğradım. Telaşla kapıyı açtı. Panik halinde konuşmaya başladı. “Funda kedimiz kaçtı.”
Ardından koştur koştur içeri girdi beni kapının oracıkta ayaküstü bırakarak. Peşinden içeri girerken Zeliha’nın eve bir kedi alabilme fikrine ne denli şaşırdığımı anlatamam. Bırakın eve kedi almayı, kedinin adını duyduğunda bir tarafa saklanırdı. Öte yandan zaten evde dört çocuk var, bir de kedi olacak şey değildi.
Ben: Ne zaman eve kedi aldın da ne zaman kaçırdın
O: Ya aslında kedi almayacaktık, köpek alacaktık da paramız yetmedi, Volkan da ısrar edince ‘illa bir ev hayvanı alalım’ diye, biz de kedi aldık. Ama kedi daha eve giremeden kaçtı.
Ben: Nedir şu işin aslı bir anlatsana. (Bir yandan da bilgisayarın başında farmville oynayan arkadaşıma bakıyorum.)
O: Şimdi yanına geliyorum. İki dakika şu Hasibe’nin bahçesindeki elmaları toplayayım da.
Ben: A bu oyunda başkasının bahçesinden bir şeyler toplayabiliyor musunuz?
O: Tabi, olgunlaşan tüm meyveleri senin tanıdığın herkes toplayabiliyor.
Ben: E şimdi Hasibe sana kızmayacak mı, ‘meyvelerimi niye topladın’ diye.
O: O da benim meyvelerimi topluyor ben kızıyor muyum, zaten yakalanmayayım diye çabuk çabuk topluyorum ya.
Ben: Ömürsün valla, işin gücün yok bunlarla uğraşıyorsun.
O: Öyle deme çok dinlendiriyor, bak kümesimde iki tavuk var… her gün yumurta veriyorlar…  teyzesi baksana şu güzelliklerine, (bir yandan ekrana uzanıp parmakları ile tavukları seviyor) iki ineğim var… Onlar da otluyorlar burada, tarlama yeni yeni ürünler ekiyorum… Hasatlarına az kaldı… Ne güzeller değil mi?
Ben: Güzel güzel…
O: Bak bir de Semra’nın tarlasını göstereyim, hayran kalacaksın, öylesine büyük öylesine hoş ki. Ama tabi o bir yıldır uğraşıyor. Daha benim yeni… (Hemen bir tık’la Semra’nın oyununa giriyor) Güzel değil mi?
Ben: E bak burada da meyveler olmuş, onları da toplasana.
O: Yok, onun bahçesinden hiç toplamadım, bakarsın kızar, bahçeme girmişsin falan der, bir şeyler söyler, altında kalamam iki laf da ben ederim. Tatsızlık çıkar sonra.
Ben: Ya dimi, sonra başlar sınır kavgası, senin tarlan benim tarlam diye.
Zeliha benimle ilgilenmek üzere oyunu kapıyor.
Ben: Eee sen şu kediyi anlatsana bana…
O: Kız işte Volkan bu inekleri, tavukları görünce, tutturdu bir de köpeğimiz olsun diye. Baktık köpeğe paramız yetmiyor Semih’e söyledim bari bize kedi gönder diye. Sağ olsun o da gönderdi. Ama tam bizim bahçeye gelmişti ki, kedinin üzerine tık’lamamızla birlikte kedi kaçtı. Alelacele Semih’e söyledim kaçtığını, kasabada anons falan yaptırdık. Nafile. Kediyi gören yok.
Ben: Ulan manyak mısın be kadın, oyunda mı kediyi kaçırdın?
O: Daha eve girmemişti bile. Yeşil tuşa bas dedi Semih… Bastım, bastım, hareket yok. Bir anda ortadan kayboldu sonra. Kediyi aramadığımız yer kalmadı. Sonra bulundu ama yine kaçtı.
Ben: Nasıl yani?
O: Semih bugün oyuna tekrar girmiş bakmış kedi ekranda duruyor, bu sefer O yeşile tık’lamış bari kediyi geri alayım diye ama ondan da kaçmış.
Ben: Eeee, sonra…
O: Bekliyoruz… Kedi orada burada dolanıyor ama yakalayan yok. Haber saldı her yere Semih ‘Zeliha’nın kedisi kaçtı, gören varsa ona gönderin diye’ Ama hala ses seda yok. Ben de bugün yine anons ettirdim ‘insanlık namına, duyan, gören, bilen varsa haber versin’ diye.
Ben: İyi halt ettin manyak, ben de seni eve kedi aldın sandım.
Bu günün ardından… Ben Funda Çamözü, Zeliha’nın kedisini biran evvel bulmasını diliyorum.
7 Ekim 2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder